27 Mayıs 2009 Çarşamba

87 milyon sterlin'lik futbolcu...


(Bonservis bedeli: Bir futbolcunun transferinde, transfer edilen futbolcunun kulübüne ödenen bedel. Kulüp ve futbolcu arasındaki sözleşme süresinin sona ermesi durumunda futbolcu, istediği kulübe bedelsiz olarak transfer olabiliyor.)


Futbola olan aşinalığınız son 5-10 yıla dayanıyorsa, başlığı gördüğünüzde aklınıza ilk olarak David Beckham, Zinedine Zidane ya da Ronaldo gibi futbolcular gelmiş olabilir. Yok eğer Barcelona’lı Messi, Manchester United'li Ronaldo gibi isimler canlandıysa gözünüzde, onları direkt pas geçin, çünkü bu isimler erken yaşta (Messi 17, Ronaldo 18 yaşındaydı) bu takımlara geldikleri için henüz büyük transferlere imza atmadılar. Bugüne kadar dünya futbol piyasasında yapılmış en pahal transferler listesinin tepesinde 2001-2002 sezonunda Juventus'tan Real Madrid'e 73.5 milyon avroya giden Zinedine Zidane'ın ismi yazıyor... Bu rekoru 2000-2001 sezonunda Barcelona'dan Real Madrid'e olaylı bir şekilde 60 milyon avro bonservis bedel karşılığında imza atan olan Figo transferi takip ediyor. Ama bu rekorlar listesini yaptığı 7 transferde toplam 87 milyon sterlin bonservis bedeline mal ederek alt eden bir isim var... Üstelik, 2005-2006 sezonunda Süper Lig'de, gözümüzün önünde forma giymiş bir isim bu: Nicolas Anelka...

Bugünün futbol piyasasında bonservis bedeli, futbolcunun değerinin en önemli göstergesi... Bu değeri ise futbolcunun form durumundan kişilik özelliklerine, istikrarına, marka değerinden imajına kadar pek çok bileşen oluşturuyor... Anelka'nın eriştiği 85 milyon sterlin'lik bu tutar, futbol kariyerini özetler nitelikte. Evet belki Anelka 85 milyon Sterlin'e 7 transferde erişti, ancak 7 ayrı takımın da aynı futbolcuya ortalama 10’ar milyon Sterlin bedel ödemiş olması futbol tarihine geçecek cinsten...

Zirveyle başladı, yeniden zirveye kuruldu
Anelka, 10 yıldır o kulüp senin bu kulüp benim yaptığı transferlerin son durağında, İngiltere Premier Ligi ekiplerinden Chelsea'de bu yıl gol kralı oldu ve kariyerinin en verimli sezonunu geride bıraktı. Aslında 1999-2000 yılında 22 milyon sterlin'e transfer olduğu Real Madrid formasıyla, henüz 21 yaşındayken bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu tatmıştı. Ancak bu kulüpte yaşadığı sorunlar nedeniyle kendisi adına çok da iyi bir sezon geçirmemiş ve 20 milyon sterlin karşılığında 1995 yılında kariyerine başladığı kulüp olan Fransız Paris Saint-Germain kulübüne geri dönmüştü. Ama huzursuzluk burada da peşini bırakmamış, Liverpool'a kiralık olarak gönderilmişti. Liverpool'da 20 maçta 4 gol atmasına rağmen, bir kez daha istenmeyen adam ilan edilerek 2002 yılında İngiliz Manchester City kulübünün yolunu tutmuştu. Manchester'a gelirken değeri 20 milyon sterlin'den 13 milyon sterlin'e düşmüştü. Manchester City'de oynadığı dönemde İslam dinine seçip Bilal adını alan Anelka verdiği röportajlarda futbol hayatına Birleşik Arap Emirlikleri'nde devam etmek istediğini ve daha münzevi bir hayatın hayalini kurduğunu söylüyordu. Ama hala 20'li yaşlarının ortalarında ve futbol yaşamının baharındaydı. 2005 yılında hayalini kurduğu Birleşik Arap Emirlikleri'ne gidemese de Fenerbahçe'ye transfer olarak en azından Müslüman nüfuslu bir ülkeye gelmiş oldu. Türk taraftarlar için bu transfer rüya gibiydi... Çok değil, daha 5 yıl önce dünyanın en iyi forvetlerinden biri olarak gösterirken Anelka, Fenerbahçe formasıyla Konya, Kayseri deplasmanlarına gidecekti! Anelka Süper Lig'de 39 maçta 14 gol atsa da Türk taraftarları hayal kırıklığına uğratarak İngiliz Bolton Wanderers takımının yolunu tuttu. İki yıl bu takımın formasını giydikten sonra ise eski formuna kavuştu ve son durağı yine bir İngiliz takımı olan Chelsea oldu.

Sabrın sonu selamet!
Anelka, banliyölerde büyüyen milyonlarca göçmenden biri olarak Fransız futbol ekolü tarafından yaratılmış bir yıldız... Stat ışıkları altında, binlerce taraftarın alkışı eşliğinde sahaya çıkarak milyonlarca kişiyi büyüleyen şanslı yeteneklerden... Ama profesyonelliğiyle yeteneğini koordine edebilmiş, 30 yaşına geldiğinde dünyanın en çok ilgi toplayan liglerinden birinde Gol Kralı olmayı başarbilecek bir disipline de sahip aynı zamanda. Kariyerinin ilk yıllarında yaşadığı talihsizliklerinden üstesinden gelebilecek bir karaktere sahip.
"Hiçbir zaman basının hakkımda ne söylediğiyle ilgilenmedim. Çünkü onlara bir kez cevap verdiğinizde bir daha konuşmama gibi bir lüksünüz kalmaz. Önemli olan kendinize karşı dürüst olmanız. Eğer bir futbolcuysanız, kariyeriniz ortalama 15 yıl sürüyor, bununla birlikte şöhretiniz de son buluyor. İnsanlar sizin hakkınızda konuşmayı bırakıyorlar. O zaman artık yeniden kendiniz olmanız gerekiyor. Uzun süre önce bir karar aldım: Evet, benim hakkımda kötü şeyler düşünüyor olabilirsiniz, bu normal, ama bir gün bunun yanlış olduğunu kanıtlayacağım. Şimdi benim gerçekten sorun çıkaran biri olmadığımı görüyorsunuz. Şimdi gerçekten insanların benim gerçek kimliğimi görmeye başladıklarını düşünüyorum." Anelka, gerçekten de son bir kaç yılda hakkındaki tüm olumsuz değerlendirmeleri bertaraf etti. Onun yeteneklerinden kimsenin şüphesi yoktu, ama herkes onu bir 'problem çocuk' olarak görüyordu. Chelsea'deki parlak günleri ve Milli Takım'daki performansı onu yine baş tacı haline getirdi.

Gelecekte futbol yok

Nicolas Anelka'nın gelecek planları arasında futbola yer yok:
"Ünlü olmakla ilgilenmiyorum. Beni yanlış anlamayın, ünlü olmak kötü bir şey demek istemiyorum ama futbolculuk kariyerimi tamamladığımda başka bir şeyler yapmak ve daha sessiz bir hayatın tadını çıkarmak istiyorum" diyor Anelka. İddialara göre 2002 yılında Le Boulet filminde tecrübe ettiği oyunculuğu geliştirmek istiyor. Boş zamanlarında tenis oynamayı seviyor. Bir Mercedes'i, bir Ferrari'si bir de Cadillac Jeep'i bulunuyor. Ayrıca nostalji kontenjanından 1963 model bir Lowrider'ını garajında tutuyor. En büyük hayallerinden biri de Miami'deki yazlığında, Fransız Milli Takımı'ndan Patrick Vieira, Sylvain Wiltord ve Thierry Henry gibi yakın arkadaşlarını çağırıp dünyanın en iyi plaj futbol takımını kurmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder